Aldous Huxley ''Cesur Yeni Dünya''nın İncelemesi ve Özeti

  Aldous Huxley, Eric Arthur Blair'ın yani takma adıyla Geogre Orwell'in Fransızca öğretmenidir. Bilindiği üzere George Orwell da 1984 adıyla bir totaliter baskı rejimini anlatan bir distopya yazmıştır. Bu yazıdaysa ben yazarı Aldous Huxley olan bir distopyayı, iki kitabı da okumuş biri olarak önce Cesur Yeni Dünyayı kendimce incelemeye çalışacağım. Ayrıca Cesur Yeni Dünyanın özelliklerinin daha belirgin hale getirebilmek için 1984 romanındaki distopyanın özellikleriyle de karşılaştırmak istedim. Karşılaştırma sonunda cevap verebilir miyim bilmesem de hangi distopya daha dehşet vericidir sorusuna cevap arayacağım.

İnceleme ve Özet

   Cesur Yeni Dünya'da iki ayrı bölge (devlet) vardır. Biri Dünya Devletidir. Dünya Devletinde -yani Cesur Yeni Dünya'da- biyolojik mühendislikte ilerleme sayesinde insanlar kast sistemindeki belirli bir sınıfa ait olarak doğarlar. Ölürlerken de soma ve sentetik müzik eşliğinde ölürler, teknoloji onların en büyük yoldaşıdır. Dünya Devletinde insanlar teknoloji sağolsun yaşlanmazlar Altmışına geldiklerin bir bakarlar ki gencecik bedenleri ölmüş. İnsanlar süreki genç oldukları gibi de sürekli keyfi arzularlar. Yaşlanmayan ve her şeyi keyifli yapmayı yeğleyen bu uygar erkekler ve kadınların Tanrısı seri üretim şeklinin yaratıcı olan Henry Ford'a taparlar. Zaten Alfalar ve Betalar hariç diğer sınıflar Bakonovski-Bu yöntemle birbirinin tıpatıp aynısı olan bir sürü insanı kısa sürede üretebilirsiniz, bir tür seri üretim desem yanlış olmaz- yöntemi sayesinde üretilir. Kast sistemiyle ilgili diğer şeyse koşullandırma ve hipnopedyadır. Alfalar hariç diğer bütün sınıflara hipnopedya uygulanır ve koşullandırılır. Bu, onları bir şeylere eğimli kılar. Alfalar ise uygarlığın erdemlerine koşullandırılmazlar ama yine de koşullandırılmış gibi davranmak onların görevidir. 

   Yüce ve yüksek olan hiçbir şeye tutkuyla bakılmıyordur çünkü yüce ve yüksek olan mutluluğun bedeli için harcanmış. Uygarlık istikrar ve mutluğa sahip. Önceden, kitleler yönetimde olduğu zamanlar mutluluk güzelliğin yerini almış. Buna rağmen insanlar hala güzellikten ve sanattan söz ederlermiş. Ama Dokuz Yıl Savaşla çıkmış, sefalet ve korku her yeri sarmış. Bu sefer kendilerini yöneten o kitleler farkı telden çalmaya başlamış. Savaştan sonra uygarlık kontrol edilmeyi ve mutluğu; güzellikle, sanatla ve yüce olanla takas etmiştir. 

   Dünya Devleti bilimin ışığında yönetilir. Bu ışık insanları özgür kılmadıysa da sürekli mutlu olmalarını sağlamıştır. Batı Avrupa denetçisi ve bir çift artı alfa olan Fordhazretleri Mustafa Mond Vahşi'ye ''...bilimin yaptıklarını bilimin bozmasına izin vermeyiz'' der. Bilim Dünya Devletine ''bugünün acil sorunları'' dışında bilim başka hiçbir şeyle uğraşmıyor. Saf bilime izin yok, onun yerine kapsamı daraltılmış bir bilim var. ''Fordu'muzun yaşadığı dönemlerde insanların bilimsel ilerleme konusunda yazdıklarını okuyorum da. Sanki başka hiçbir şeye bakılmaksızın, bilimin sonsuza dek ilerlemesine izin verilebileceğini düşünüyorlarmış gibi görünüyor.'' Biraz düşünüyorum da günümüze bunların hiçbiri pek de uzak değil. Ne Tanrının kaybedilişi ne bilimin vaziyeti ne herkesin herke ait oluşu ne de sürekli mutlu olmanın zorunluluğu bana yabancı geliyor

   Lenina Crowne sayfa yüz on sekizde''Geçmiş ve gelecek beni hasta edecek. Bir gramımı alırım öyleyse varım'' diyor. Filozof Descartes'e ait olan bu sözün aslıysa ''Düşünüyorum öyleyse varım''dır. Lenina'nın -Lenina Crowne sıradan uygar insan profilindedir ve bir beta artı olarak toplumu temsil eder- söylediğindeyse var olmanın koşulunun soma almak olduğu yani mutlu olmak olduğu anlaşılır. Sözün asılındaysa mutlu olmanın yerinde düşünmek vardır. Düşünmek yaşlanmaktır, insanın düşünceyle yalnız kalmasıdır. Oysa uygar insanlar asla yaşlanmaz, yalnız kalmaz. Cesur Yeni Dünya'da Toplumsal kolektifleşme öyle dereceler varmıştır ki ''Birimiz hepimiz hepimiz birimiz için'' sözü gerçek anlamına, kavuşmuştur ''Herkes herkes içindir'' sözü hipnopedyayla öğretilir. Bu noktada Bernard Marx karşımıza çıkar. Bernard toplum karşısında bireyselliğinin farkına varan kişidir. Sonraki bölümlerde aynı gibi arkadaşı Helmloltz'da karşımıza çıkar. Bernard Marx Lenina'yı seviyordur ve bu sevgi Lenina'nın sırf arzu için sevişinden farklıdır. Çıkma teklifini dört aydır yalnızca Henry Foster'la çıkan Lenina yapar. Çıkma teklifini özellikle fazla kişiye duyurmaya çalışır çünkü dört aydır sadece Henry Foster'la çıkıyor olmak bilirsinizya biraz hafifmeşrepçe kabul edilir. Soma barında Lenina Bernard'a Soma barında Ahudulu dondurma teklif ettiğinde Bernad ''Kendim olmayı yeğlerim. Suratsız da olsa kendim olayım. Ne kadar neşeliyse de başka biri olmak istemem'' der. 

   Bernard Marx çalıştığı yerrin müdürü tarafından aykırı görüşleri sebebiyle İzlanda'ya sürgün tehditini alır. Önce bu tehditle mücade onun bireyselliğinin farkına varmasını sağlamış ve müdürü Thomas'a karşı daha radikal davranmıştır. Ve gerçekten İzlanda'ya gönderileceğini duyduğunda dört soma yutar. bu onun için büyük bir yıkımdır. Bernard Lenina'yla yaptıkları Ayrıbölge tatillerinde Vahşi'yi ve Annesi Linda'yı görürler. Bernard Marx Linda'nın Dünya Devletinden geldiğini ve eşinin Tomakin yani Thomas olduğunu öğrendiğinde bunu koz olarak kullanır.  Bernard Marx Linada'yı ve Vahşi'yi iş yerine götürdüğünde topluluğu kahkaya boğan bir karşılaşma  yaşanır. Thomas'ın bir çocuk sahibi olduğu öğrenildiğinde Thomas istifa eder. Bernard toplumda ün kazanmıştır. Bütün Londra'da konuşuluyordur.  Önceden düzeni reddeden Bernard Marx'ı başarı talihle gelse bile düzenle uzlaştırmıştır. Artık güç sahibidir. Beta Artı Lenina'ya çıkma teklifi etmeye utanan Bernard değer yargılarını yitirmiş, ve yozlaşmıştır. Önceki kişiliğiyle arkadaş olan Helmholtz'la arası açılır. Helmholtz'a hatfa altı kadınla çıktığıyla caka satar. Helmholtz onu sükunetle karşılasa da Bernard bir daha onu konuşmayacağını çünkü kendisini kıskandığını söyler. Ayrıca düzeni reddetme ve eleştirme işini alelen ve pervasızca yapar olmuştur çünkü artık düzenle uzlaşmış bir güç sahibidir ve eleştirme işini de kendini önemli biri olarak görebilmek için yapıyordur. Bir gün davet verir ancak işler ters gider ve ünü o an bitmiştir. Helmholtz şimdi de onu kabul etmiş, yargılamamıştır ancak Bernard Marx bu kabul edişi aşağılayıcı bulmuştur.

   Ayrıbölge'de Dünya Devleti de benim için aynı derece rahatsız ediciler. Soma zararları azaltılmış meskalden-meskal ayrıbölgedeki bir uyuşturucu- başka nedir ki? Meskal'in bilimle zararları azaltılmış hali. Dünya devletinde uygar bir kolektifleşme ve bireyin yok sayılması varken vahşi ayrı bölgede de bunun ilkeli vardır. Vahşi'nin(John) dışlanması bunu gösterir. Ayrıca vahşi bölgede hastalık da her yerdedir. Çünkü orada insanlar bilim olmadan yaşar. İki yer de aynı olup sadece farklı özelliklere sahip distopyalardır. 

   John Lenina'ya aşıktır. Lenina da onu farlı şekilde arzular aslında Lenina aşıktır. John annesi (Baba sözcüğü kaba ve gülünç bir argoyken anne sözcüğü oldukça müstehcen kabul edilir) Linda öldükten sonra Bakonovski yöntemiyle dünyaya getirilmiş birbirinin aynısı deltalara soma dağıtımını görür. İnsanlar soma için çalışıyorlardır. Muhasebeci deltaların düzgün sıraya girmediğini gördüğünde ''Eğer hemen terbiyenizi takınmazsanız soma dağıtımını durdururum'' der. John bütün bunları görür ve öfkelenir onlara öfkeli biçimde ''Özgür ve insan olmak istemiyor musunuz? İnsanlık ve özgürlüğün ne olduğunu anlamıyor musunuz?'' der. Somaları deltaları atmaya başlar. Helmoltz ve Bernard bu sırada onu görürler. Kalabalık Vahşi'ye öfkelenir, birbirlerine girerler. Helmholtz da ''Ford kendi kendine yardım edenlerden yardımını esirgemez'' diyerek Vahşi'ye yardıma gider. Kutu bittiğindeyse ''Evet, insan oldunuz! insan! Artık özgürsünüz!'' diye haykırır vahşi. Bernard ise çekingen kalır. Polis gelir ve kargaşayı sentetik müzik eşliğinde soma buharıyla bitirir. 

   Sonundaysa üçü bir odaya götürülür ve Mustafa Mondl'a konuşurlar. Kitaptaki On altı ve on yedinci bölümlerde Mustafa Mond Cesur Yeni Dünya'yla ilgili bütün sorulara samimice cevap verir, eski kitaplardan oluşan kütüphanesini gösterir. Bernard ve Helmholtz İzlanda'ya gönderileceklerdir. Mustafa Mond kendisinin de az kalsın İzlanda'ya gönderileceğini oranın güzel bir yer olduğunu söyler. John ise bir denek olarak özgürdür.
   
   John Ayrı bölgeden gelen biri olarak Dünya Devletinde düzeni sevmez, denek olarak da kesin. Ayrıbölge'ye de geri dönmez. Yalnız şekilde Londra şehrinin merkezinden uzakta tarım yaparak yalnız yaşamayı umar. Ancak orada kalabalıklar onu yalnız bırakmaz ve kalabalık onu boğar. Kalabalık oraya gelir ve toplu seks yapar. Bu olandan sonra John yenik düşer, İki zıt kutup arasında kalmış John, küçük kulübesinde kendini asar. Bu kısmı pek sevdiğimi söyleyemem çünkü John sırf Lenina aklına geldi diye kendini kırbaçlar, dikenlerin üstüne çıplak şekilde yuvarlanır. Sondaysa kalabalık geldiğinde Lenina'yla seks yapar.

Cesur Yeni Dünya Bana Ne Kattı

   Cesur Yeni Dünya bana ne öğretti sorusunaysa en yalın şekilde mutluluğa yani sonuca ulaşan yolun kendisinin değerini anladım (Vahşi Lenina'yla odada yalnızken Lenina'ya onun için çalışacağını söylediğinde Lenina mesela diye sorduğunda Vahşi yerleri süpürürüm der. Lenina yerleri süpürmesine gerek olmadığını süpürgelerin olduğunu söyler. Cesur Yeni Dünya'daki Soma kişinin mutluluğa yolsuzca ulaşmasını sağlar, çaba göstermeden, doğrudan. Mutluluğa giden yol Cesur Yeni Dünya'da tam anlamıyla silinmiştir Oysa bir şeyler uğruna çalışmak belki de sondaki mutluluktan daha kalıcı, daha değerlidir) Bunun dışında Bernard, Helmholtz veya Vahşi gibi bireyselliğin farkına varmanın önemini kavradım. Bana Cesur Yeni Dünya romanını okumadan önce deseydiniz ki: toplum içinde kaybolmak mı yoksa birey olabilmek mi? Benim cevabım toplum içinde kaybolmak olurdu. Şimdi düşünüyorum da bu çok aptalcaydı

Kitap adı: Cesur Yeni Dünya
Özgün adı: Brave New World
Yazar adı: Aldou Huxley
Çevirmen: Ümit Tosun
Yayınevi: İthaki Yayınları
Baskı: 40. baskı, Nisan 2022

Karşılaştırma 

   Cesur Yeni Dünya da 1984 de temel özellikleri bakımından neredeyse aynılar. Birinde yumuşak diğerinde sert totaliterizm vardır, iki dünyanın insanları da kontrol ediliyorlar, özgür değiller. 1984'te insanlar savaşla, tahakkümle ve zulümle kontrol edilirken Cesur Yeni Dünya'da bu soma ve diğer mutluluk vericilere bağlı. 1984'te toplumsal istikrarı bozan bir olay çıktığında polis devletinin polislerinin copları konuşurken Cesur Yeni Dünya'daysa Dünya Devleti'nin soma buharı insanları sarhoş eder sonrasında sentetik bir ses neden kardeşçe ve mutlu yaşamadıklarını insanlara yumuşakça sorar. Sonuçta ikisi de totaliterizm. 1984'te insanlar savaştan ve ezilmişlikten başlarını kaldırmaya fırsat bulamazken Cesur Yeni Dünya'da insanlar zevkten, sürekli uyaranlardan, spor kortlarından, duyusal sinemadan dolayı oturup kendi başına düşünceleriyle kalamazlar. Nitekim insanlar yaşlanmaz bile, sürekli gençtir yalnızca zevk için yaşar. 1984'te günümüz İngilizcesi olan ''Eski Söylem''in yerini ''Yeni Söylem'' alır. Yeni söylem düşüncenin ufkunu açmak bir yana aksine düşünceyi hapsetmek içindir. Sıcak yerine soğuksuz, çok soğuk yerine artı soğuk denir mesela. Cesur Yeni Dünya'daysa ''Yeni Söylem'' benzeri bir şeye gerek yoktur çünkü Cesur Yeni Dünya'da sanat yok edilmiştir. Sanat -insanın kendini antik çağlardan beri ifade etme biçimi olan sanat- eğer yok olursa güçlü bir duyguya, sevgiye, tutkuya özgürlüğe de yer olmaz. Uğruna her sanatta sonsuz eser verilmiş aşk; iki tarafta da, mutluluğun özgürlüğü devirdiği yerde de zulmün özgürlüğün hükümdarlığına son verdiği yerde de yoktur. 1984'te seks bile yalnızca soyun devamlılığını sağlamak içindir. Cesur Yeni Dünya'daysa da seks yalnızca seks içindir. 

   İki dünya arasında hangisi dehşet vericidir sorusuna cevap vermeye çalıştım ama sanırım cevap veremeyeceğim. 

Makinist Er

25.04.2024, 19.50(İlk yayınlanma)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emile Zola ''Meyhane''nin İncelemesi

Yu Hua ''Yaşamak''ın İncelemesi