Emile Zola ''Meyhane''nin İncelemesi
Hey bakın ne diyeceğim! Bu ya da herhangi bir kitapta yazanları anlatmak için uzun bir cümle yeterdi. Diye düşürdüm önceden. Ne olmuş yani toplumun bireyi etkilediğini kim yadsımış ki! Ama okudukça ayrıntıları fark ettiğimi sanıyorum. Ve gittikçe daha çok anlıyorum. Anlamanın çabasının sonu var mı bilmem. Yine de kurgunun içinde her şey çok daha açık ve saf. Zola'nın anlatacakları var. Ben burada, orda yazanı aktaramam dahası onu telkin edemem. Ne yazık ki onun yazısını eleştiremem (Çünkü ne yöntemi ne kullanmam gereken bilgiyi bilmiyorum, teoriyi bilmiyorum) ama onun büyüklüğünü ve sanatını çok iyi hissediyorum. İnsanı, sanatın yaratıcılığında yaratmak bu olsa gerek, bir insanın basit ideallerini ve onun yok oluşunu.
Başta, çamaşırhanede bir kavga olur. Gervaise ile Virginie ölesiye dövüşür. Etraftakiler dövüşe hiçbir şey yapmadan izler. Bazıları güler, bazıları bunun olmasını istemiyorlarmış gibi duruyordur, bazıları pek de ilgilenmez, bu sırada yemeklerini yerler işlerini yaparlar. Ama sonuç iki tarafın da perişan olması olur. Diğerleri buna dokunmaz dövüşenler bu noktada yalnızlardır. Birbirlerini öldürselerdi dövüş nihayete varırdı. Onlar orada birbirlerini yerken kimse bunun bir son bulmasına yardım etmez. Onlar için olağan olan sürer gider ve onlar kimin yandığını umursamazlar. Gervaise yalnız ve güçsüzdür bu yüzden.
''Emeli, namuslu bir toplum içinde yaşamaktı, çünkü kötü toplum bir balyoz gibi insanın kafasını kırar kadını çabucak yamyassı eder...'' s.66-67
Gervaise içinde yalnız saf iyilik ve herkesi mutlu etme arzusu olan biridir. Ve çok basit ve insancıl bir ideali vardır: çocuklarını iyi büyütebilmek ve yaşlanınca çalışmamak. Büyük bir ama vardır burada: toplum. Kitabın başlarında meyhanedeki dövüşten sonra karşımıza çıkan üstteki alıntıyı, sonrasında acıyla çok çok hatırlayacağız.
Gervaise'ın önceki eşi Lantier bir sahtekardır. Gervais onun kendisini terk ettiğini çamaşırhanedeki dövüşten hemen sonra çocuklar yanına geldiği için öğrenebilir. Lantier onu terk etmiştir. Lantier başkalarının sırtından geçinir, kandırır. Ama kandırdığı kişide de olan aptallığı kimse yadsıyamaz. Burası da önemli bir noktadır. Virginie de Coupeau (Gervaise'ın Lantier'den sonraki kocası) da aynı kefededirler. İkisi de cahildirler çünkü entel, kurnaz ve yalancılığı apaçık belli olan Lantier onları kandırabiliyor, sömürebiliyordur. Virginie'nin şekercisini bizzat kendisi ve Lantier batırmıştır, Gervaise'ın çamaşırhanesini batıran Coupeau ile Lantier'dir. Gervaise diğerlerinden bu noktada ayrılır Coupeau ile Lantier'in kendisine yalnızca yük olduklarını ve bundan hemen kurtulmak istediği yazar birçok kez. Lantier saf kötüdür. Hangi hareketi gerçekten sahidir onu bilemeyiz ve hatta insani özellikler de göstermez bazı yönlerden. Çıkarcı ve hayvansı içgüdülerle hareket eder ve yalan sözcükleriyle sahi bir iletişim kuramaz. Koskoca iki dükkanı ve aileyi yerin dibine sokacak ve de bundan bir an bile vazgeçmeyecekmiş gibi duran haliyle hisleri insanı değildir sanki her zaman duygusuz ve stabildir hatta onun dükkanları sömürdüğü anlatılırken mistik bir anlatım sezdim, çünkü onun doymayacağı kahvecileri, bakkalları ve kasapları sömürmeye devam edeceği anlatılır. Onun ölmeyeceği yani kötülüğün ölmeyeceği. Virgine ve Coupeau yaşamın sarhoşlarıdılar, cahildirler ve ilk onların yenik düşüşleri bu yüzdendir. Zamanla toplumun içinde yayılan kötülük Gervaise'ı da zorla ele geçirir, Gervaise güçsüz düşmüştür ve artık teslim olur. Coupeau eve sarhoş gelip yattığında Gervaise her yer kusmuk ve iğrenç bir kokuyla dolduğundan yatağına geçemez. Lantier onu çeker. Bu bölüm Gervaise'ın toplumu tarafından balyoz yediğinin de jure ilanı olur. Özellikle bu bölümde Lantier mistik bir özellik kazanıyor gibi duruyor en azından bana öyle geldi. Ama bence Gervaise Virginie ve Coupeau ile aynı kümede değildir çünkü o Lantier'i istemiyordu başından beri. Coupeau'nun alkolizme batmasını fark edemiyor çünkü ona sevgisi ve hoşgörüsü onu öngörüsüz kılıyor. Onu rahat ettirmek istiyor. Ve bunun uğruna dükkan hayalini suya bile atıyor onu hastaneye vermeyip kendi evinde tedavi ederek. Yalnızca saf iyi niyet dolu bu.
Alt tabakanın hayatı çok kırılgandır. Coupeau bir gün çatıdan düşer ve ayağını kırar. Gervaise bundan çok korkardı. Korkmakta da haklıydı çünkü Coupeau'nun o zaman yozlaşır, alkol içmeye başlar, tembellik onu daha da sarhoş yapar. Tembelliğin kötülüğüne rağmen tembellik çekicidir. Coupeau oradan düşmeden önce yaşlı bir kadın ona pencerden bakar. Kadın adeta bir şey bekliyordur. Coupeau düştükten sonra da beklediği olmuş gibi penceresini kapatır ve içeri girer. Coupeau ve Gervaise'ın hayatı düşüşten önce iyi gidiyordu. Gervaise bir masa saati almıştı onu almak için uzun süre para biriktirmişti onun için çok değerliydi ve o saate gözü gibi bakıyordu, saate tutkuyla bağlıydı, saat dükkan battığında son sattığı şeylerden biridir ama onu sattıktan sonra bir anda unutur onu. Eski zamana ait ideal unutulur gider ve o idealin ederi yalnızca 25 franktır. Coupeau'nun alkolizminin başlamasında tembellik, cahillik ve bir o kadar da onun işçi arkadaşları etkilidir. Gervaise o alkole başladıktan sonra dahi ona saf iyilik duygusuyla yaklaşıyor ama aslında dışarıdan bakıldığında bu bir öngörüsüzlük sayılabilir ama yine de onun, Coupeau'nun alkol bağımlısı olmasına engel olabileceğini düşünmüyorum. Coupeau'nun cahilliğiyle alkolizmi birleşince ortaya yalnızca tüketen ve zararlı bir insan ortaya çıkıyor. Dükkanı batıranlardan biri oydu nitekim. Sonra Coupeau'nun alkolizmi Gervaise'a da geçer. Oradan da Nana'nın kişiliği gelişir ve bununla büyür. Nana'nın çocukluğuna iyi bir çocukluk ve gençlik diyemeyiz. İki alkolik anna baba, en ufak şeye tahammül göstermiyor, ne olursa olsun dövüyor. Başıboş ve yol gösterilmeyen, pusulası olmayan biri Nana. Nana kötü şapkasından nefret etmeye başlar, iyi kıyafetler şapkalar ister için için ama onlar çiçekçi bir kız olarak ona ulaşılmaz gelirler. Bir gün bir çiçekle takas ettiği bir tokayla gelir ve o tokayı kimden çaldın diye ezer Coupeau baba. Kitapta acı sahneler çokça var (Lantier'nin terk edişinde çocukların Gervaise'ın yanına gelmesi, dükkanın batışı yenieve geçiş, Lantier'nin Gervaise'ı çekişi, Goujet, Bru Baba, Lalie...) ama bana en acıklı gelen ve onlarda diğerlerinden farklı hissettiğim iki sahne var. Biri de Nana'nın gittiği sahnedir.
''Bir cumartesi günü, Nana eve dönünce, annesini ve babasını berbat bir halde buldu. Coupeau kendini yatağa atmış, horluyordu. Gervaise bir iskemleye yığılmış, dalgın ve endişe verici bakışlı gözleri boşluğa açık, kafasını sallayıp duruyordu. Artmış bir parça yahniyi ısıtmayı unutmuştu. Fitilinin isini gidermeye lüzum görmediği bir mum, utandırıcı bir izbe sefaletini aydınlatıyordu.
Gervaise:
''Sen misin, solucan karı?'' diye kekeledi. ''Gel bakalım! Baban bir temiz icabına bakacak!''
Nana cevap vermiyor, yüzü bembeyaz kesilmiş, soğuk sobaya, üzerine tabak konulmamış sofraya, bu bir çift içkicinin sersemliklerinin ürküntüsü sinen iç sıkıcı odaya bakıyordu. Şapkasın çıkarmadan odanın içini dolaştı, sonra dişlerini sıkarak kapıyı tekrar açtı, gitti.'' s.405
İşte alt sınıfın hayatı böylesine kırılgan. Resmen savruluyor, şansa bir yerlere tutunuyor veya sonsuz bir uçurumda yuvarlanıyor. Yalnızca ölümün son verebilir ona. Terk edilmiş, yalnız, güçsüz ve kimin ne halde olduğu kimsenin umrunda değil. Çamaşırhanedeki dövüş kısmında olduğu gibi. Aynı zamanda toplum yoz ve yozlaşmaya son verecek bir mekanizma yok, birey yok olurken Paris'ten saraylar yükseliyor, varoşlar yenileniyor ve beton güzel biçimlere bürünürken insan onun içinde çürümeye bırakılıyor. Namussuz toplum ise içinde olanı yutuyor ve yüce değerleri siliyor, ona balyozu indiriyor en son. Ve ne yazık insan ona entegre olduğunu bile fark etmiyor.
Gervaise'ın içkiye teslim oluşu da tabii olarak çevresindendir. Coupeau sirke onu sirke götüreceğine söz verdiği halde götürmeyince Gervaise onu meyhanede bulur ve oraya oturur, yalnızca ilk dakikalar rahatsızdır. Hemencecik alışır ve içkiye başlamadığı fark edilmez derecede bir gündelik olaydan farksız olur. Teslimiyet bile ihtişamsızdır o an. Coupeau'nun mirası bu kadarla kalmaz. Coupeau delirmiştir, ucuz içki sinirlerini bile yemiştir, bir sürü kez tımarhaneye düşmüştür ve en sonuncusunda ölür. Günlerce halüsinasyonlar görür, duvarla dövüşür, havayla dövüşür, uyumaz... Gervaise onu ziyaretlere gider ve o gördüğü hareketleri komşuları anlatmasını ve taklit etmesini isterler. Gervaise ilk ziyaretlerden sonra bunu yapmaz ama sonra resmen Coupeau'nun deliliği ona yayılır, çok etkilenir. Ve durup durken delice haraketler yaptığı yazar. Diğer aklımda kalan beni en çok etkliyen bölüm ise Gervaise'ın bir gün ucuz içkiyle sarhoş olduğu şu bölümdür aynı zaman bu işte onun ilk sarhoşluğu ilk içkiye teslimiyetidir (Az yukarıda Gervaise'ın içki içtiği bölümden hemen sonra gelir yani ilk defa sarhoştur)
''Altı kat merdiveni nasıl çıktığını hiç bilemedi. Yukarıda, koridora saptığı zaman, ayak sesini işiten küçük Lalie koştu; onu kucaklamak için kollarını açmış, gülerek:
'Madam Gervaise' diyordu, 'Babam eve gelmedi; ne olursunuz, gelin bakın, çocuklarım nasıl uyuyorlar... Ne sevimli şeyler ama!'
Küçük kız çamaşıcı kadının sersem bakışları karşısında titreyerek geriledi. Bu ispirto kokusunu, donuk bakışlı gözleri, bu titrek ağzı tanıyordu. Gervaise, bir kelime söylemeden, sendeleyerek çekip giderken, çocuk, kapısının eşiğinde ayakta durmuş, sakin ve ciddi kara gözleriyle onu izliyordu.'' s.384,385
Lalie yalnızca sekiz yaşında bir kız çocuğur ve çocuklarım dediği de ondan üç dört yaş küçük olan iki kardeşidir. Annesi alkolik babaları Bijard'ın bir tekmesiyle ölmüştür. Bijard kafayı yemiş çocuğunu keyif için döver hale gelmişti. Lalie kardeşlerinin ve evin her işini görüyor, dayak yiyor ve çok güçsüzleşiyordu. Çok geçmeden de ölüyor. Ve Gervaise onun insana benzemeyecek kadar zayıf bedenini görüyor o öldüğünde. Gervaise da çok geçmeden Bru Baba gibi bir evsiz oluyor. Dileniyor. Apartmanın bir köşesinde yaşamaya başlıyor ve orada ölüyor. Ondan önce orada Bru Baba vardır. Sonra Gervaise da ölüyor orada, elbette oraya birileri yine geçecek ve boş kalmayacak orası.
Goujetler de kitapta önemli bir yer tutar. Goujet eski bir komşu ve bir demir işçisidir. Gervaise Goujet'e aşıktır. Aşkları saf ve temiz bir duygudan ve birlikten oluşur. Goujet de ona aşıktır. Goujet annesiyle yaşar ve onların iki kişilik ailesi hala düzgün ve yozlaşmamış bir ailedir. Gervaise ile Goujet'in aşkı Gervaise perişan ve ölümüne çok az süre kalmışken bile bozulmaz ama artık aşkın gerçekleşmesi imkansızlaşmıştır. Toplum yüce değerlere zarar veremez ama bunun gerçekleşmesine dolaylı yoldan engel olur. Saflık, iyilik, tutku, aşk silinemez yalnızca engel olunabilir. Temiz olan dokunulamaz. Bozulamaz yalnızca sarhoş gözler onu göremez ve yaşayamazlar. Çünkü temiz duygular kir ve dağınıklık içinde yaşayan insanları utandırır. Temiz duygular düşünülemez olur çükü düşünülürse bir utanç kaynağına dönüşürler.
Toplumun içinde temiz duygulara yer yoktur. Çünkü toplum hasettir, ve değerlerini kaybetmiş haldedir. Nana çiçekçiliği öğrenmeye gittiği o yerde ahlaken yozlaşır. Onu yozlaştıran diğer öğrencilerdir. Aynı şekilde Lorilleuxlar öyle hasetlerdir ki Gervaise batarken mutlu oluyorlardır. Ve Gervaise bir ziyafet verdiğinde ziyafetin güzelliğinden çok sinir olmuşlardır. Ellerinde para olduğu halde onu vermezler mesela, kendilerini fakir gösterirler. Başkasının mutsuzluğundan mutlu olurlar. Sonra da tepeden bakarak yargılarlar, mesela Nana'yı. Ama entegre olmamak kaçınılmaz oluyor. Gervaise büyük ziyafeti Lorilleuxları sinir etmek için de yapmıştı. Ya da dükkanı batarken kire bile alışır. Hatta onu mutlu bile eder o kirin içinde olmak. Kirli olanla bile arasına bir bağ koyar dağınık dükkanda ve çevrede. Dağınıklık ve kir onu sarhoş eder ve tembelleştirir.
Düşününce daha yazılacak çok şey var ama bunları hiçbir zaman aktaramam başta dediğim gibi. Emile Zola kitap için ''halkın kokusnu taşıyan ilk roman'' olduğunu ve ''sadece pratik bir ahlak dersi'' olduğunu söylüyor.
Sonuç olarak bu kitabın bende derin bir iz bıraktı. Bazı sahneleriyle beni çok etkiledi. Ve Emile Zola'yı daha iyi tanıyıp daha çok sevdim.
Makinist E.
29.11.2024 saat 23.07
Kitap adı: Meyhane
Özgün adı: L'Assommoir
Yazar adı: Émile François Zola
Çevirmen: Hamdi Varoğlu
Yayınevi: Yordam Kitap
Baskı: Mayıs 2023
Yorumlar
Yorum Gönder