Yu Hua ''Yaşamak''ın İncelemesi
Coğrafyalar ve uzaklıklar değişse bile insanın durumları hep aynı. Acıları, umutları, mutlulukları ve onun yaşamını oluşturan bütün parçalarıyla... Bugün benim için çok da hızlı geçecekmiş gibi değil aynı şekilde yarın da öyle. Ne var ki herhangi bir Çin tarihi kitabını ya Dünya tarihi de olur, muhtemelen tek elimle taşırım. Kendi yaşamımı düşündüğümde, bu kitabı okuduğumda ve insanlığın yaşamını düşündüğümde yaşamış her bir insanın münferit ve müstakil bir hayatı olduğunu düşünmek ne ilginç. Ve sonra her insanın benzersiz yaşamının insanlığın ortak deneyiminde bir olduğunu...
Yu Hua'nın dili çok yalındır. Tarih ve zaman insana sürekli etki eder. İnsan bağımsız değil yalnızca insanlığın bir parçası olarak yaşam bulur ya da ölür. Doğru, ölür de çünkü yaşamın ölümle oluşturduğu tezat da yaşamın bir parçasıdır. İnsanlık nasıl bir bütünse onun oluşturduğu etki de bütündür. Fugui'nin köyü ve o köyün insanını besleyen toprağın bir bütün olduğu gibi o küçük köy de küçük bir dünyadır aslında. Zamanı geldiğinde köy de değişir, adı komün oluverir. Komün de değişime uğrar aynı ölen insan ve değişen dünya gibi. Yani insan önce köy sonra ülke sonra bütün insanlık olur. Komün de insanlar birbirlerini anlarlar, yardım ederler; anlamazlar ve birbirlerini suçlarlar, sevinirler birlikte, haksızlığa ses çıkarmazlar izlerler ve susarlar yalnızca, malları gasp edilir, haset de ederler birbirlerine, birlikte düğünler yaparlar sonra kendi tencerelerini eritip başka masumları öldürecek metali eritirler orada ve bütün bunlar akış içinde neredeyse bizim bile fark edemeyeceğimiz hıza oluverirler. Sanki yaşamın onlar sarhoşlarıdırlar çünkü onlar da ne yaptıklarını ve ne yapmamalarını gerektiğini anlayıp fark edemezler. Yaşam kendi başına tamamen öngörülemez ve anidir. Yu Hua'nın dili yalın ve açık olsa da yarattığı kurgu içinde ani değişimler bulundurur.
Biz ise hikayeyi döngüsel olarak okuruz. Okuduğumuz bir insanın hayata usulca boyun eğişidir. Fugui'yi dinleyen adam esneyen ve başıboş gezinen biridir. Bir adam bir hikaye anlatır, diğeri onu dinler ve biz de onu okuruz kendi hikayemizin bir parçası olur o. Bu döngüsel kolektif yaşam içinde hikayenin doğrusal değil döngüsel olması bizi şaşırtmaz. Aynı zamanda Fugui'nin yaşamı da devamlı akış halindedir, acıları ve mutlulukları tekrarlar.
Fugui kuru yaprak misali rüzgarda savurulur ve kendi de nereye savrulduğunu bilemez. Hasta karısı için doktor çağırmak için orada aniden askere alınır mesela. Sonra cephede bir arkadaşı sayesinde açlıktan kurtulur. Cephede yenildiklerinde bu sefer ancak eve sağ gidebilir. Oğlu bir günde ölür. Kızı doğururken ölür. Bütün servetlerini çok kısa sürede harcar ve farkında bile değildir Fugui bunun olduğunun. Damadı ölür. En son torunu ölür boğazına fasulye kaçmıştır. Bir öküz görür ölmek üzere olan. Onu kurtarır. O öküze de Fugui adını verir. Kesilip eti yenilecek bir öküzken aniden tarla süren yaşlı bir öküz olur Fugui.
Yu Hua çok güzel bir anlatı ortaya koymuş. Dili yalın olmasına rağmen hikayedeki melankolik hava apayrı bir incelik katıyor öyküye. Bütün karakterler hayata usulca boyun eğmiş. İster yoldaş başkan olsun, ister vali ister de Fugui gibi fakir bir çiftçi olsun insanların hepsinde bir boyun eğiş var. Bu kabul edişin içinde hepsi de yaşama köşesinden bir yerinden tutunmaya çalışır. Bu da bir anda bütün insanlığın hikayesi olur işte! Böyle bir anlatıyı kim sevemez ki?
Makinist Er
18.10.2024, saat 17.45
Yorumlar
Yorum Gönder