Cengiz Aytmatov ''Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek''in İncelemesi ve Özeti
Cengiz Aytmatov'u ilk ''Gün Olur Asra Bedel'' romanıyla tanımıştım. Sonra ''Toprak Ana''yı okudum, kısa hikayeleriyle davam ettim ve Cengiz Aytmatov okumayı ne kadar sevdiğimi fark ettim. Eserleri beni hemen etkisi altına alıyor. Sanki sadece gözlerimle değil de bütün bedenimle okuyorum. Onu okurken bazen göğsümden beni üşütmeyen soğuk bir sıvının önce kafama sonraysa mideme doğru yayıldığını hissediyorum sanki. Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek gözlerimi gözyaşımın neredeyse yanağımdan akabileceği kadar yaşartmayı başaran bir kitap. Hem de birkaç kez. Bu yüzden de bu uzun öykünün (novella) kısalığına rağmen sanırım gözümün en çok yaşardığı kitap.
Ben de sürekli suyu bekledim. Karanın görünmesini ve aguguku bekledim. Artık bana öyle geliyor ki su içtiğimde aklımın köşesinde her zaman bu hikayenin izlerine bazen belirgin bazen de soluk bir biçimde rastlayacağım.
İrade, doğa karşısında okyanusa açılan denizdeki kavaktan oyma bir kayık kadar değersizleşiyor. İşte o zaman yani sisin karanlığına gömülmüş ve rüzgarın yönünü, güneşin ışıklarının nereden geldiğinin bilmediğimiz o anda kürek çekmek ya da çekmemenin; insanın içinde tamamıyla özgür olduğu o tek yerde hangi kararı verdiğinin önemi kalmıyor. Aguguku bekliyor, rüzgarların şamanına yalvarıyor ve büyüklüğünü idrak edemediği o iradeyi fark ediyor.
Cengiz Aytmatov bu umut etmenin öyküsünde umudun ne kadar yüce olduğu da gösteriliyor bence. Umudu göklerde yıldızların gözükmesinde bekliyorlar. Güneşi, ayı görmek istiyorlar. Göklerde umut var. Umutsuzluk ise yanı başımızdaki tuzlu suda. Tuzlu su insanı boğuyor, öldürüyor. Oysa umutsuzluğun içinde kaybolmak, o her yeri kaplayan tuzlu suyu içmek yıldızların bize rehberlik etmesinin beklemekten kolay. İnsan metanetli olmalı, dayanmalı ve umut etmeli.
Orhan ata diğerleri belki kurtulur diye fıçıdan kendi payına düşen sudan içmiyor. Orhan atanın hayatında yaptığı son kayığın özgür olmasını, kendisi öldükten sonra da avcılığa devam etmesini, başka genç deniz avcılarıyla deniz açılmasını, onun bedensel varlığı sona erdiğinde kayığının var olmasını ve devam etmesini istemesi insanın var olma isteğinin bir kayıkta bile sürdürdüğünü gösteriyor. Dişi ördek Lura'nın yaptığı da bu değil miydi zaten? Kendi tüylerini yumurtasını bırakabilecek bir kara için yolmak. Lura ördeğinin soyundan gelen insan da onun var etme isteğini almış. Lura ördeği tüyleriyle toprağı, ağaçları, insanı ve hayvanları var etti.
Kitabı okurken hissettiklerimi bir yana bırakayım. Kitaba başlamadan aklımda canlı bir köpeği canlandırdıysam da aslında Ohotsk Denizi kıyılarındaki bir dağın deniz kıyısında koşan ala köpeğe benzemesi kitabın adını veriyor. Kitabın başında mitolojik Lura Ördeği anatılıyor. Lura ördeği uçsuz bucaksız denizin üstünde yumurtasını bırakabilmek uçuyor ama tek bir kara parçasına rastlamıyordur o zamanlar dünya sadece sudan ibarettir. Lura ördeği tüylerini yolar ve o tüylerden bir yuva yapar. Toprak doğmuştur. Toprağın doğmasıyla insan ve diğer bütün hayvanlar Lura ördeğinin tüylerinden doğar. Toprağın doğmasıyla hiç bitmeyen bir savaş başlar: Karayla denizin savaşı.
Kirisk ilk defa denize açılacak ve ataları gibi avcılık öğrenecektir. Orhan ata liderliğinde Kirisk, Kirisk'in babası Emrayin'le Mılgın denize açılırlar. Emrayin ve Mılgın kürekte, Ata ise dümendedir. Orhan Ata denizdeyken her zamanki gibi sevgilisi deniz kızını düşünür. Emrayin ise eşini.
''Kayıktaki insan evrenin sonsuzluğu karşısında bir hiç olduğunu çok iyi anlıyordu. Ama insan düşünürdü, düşüncesiyle Denizin ve Göğün yüceliğine erişirdi. İşte bu yüzden insan, yaşadıkça, deniz kadar yüce ve güçlü olacaktır. Çünkü düşünceler sonsuzdur. O öldüğünde, başka bir insan onun düşüncelerini daha ileriye, sonra bir başkası ondan da ileriye ileriye götürecek ve bu, sonsuza kadar böyle sürüp gidecektir... İhtiyar bunun bilincindeydi''
''... -Deniz kızı ile ilgili hayallerin- o öldükten sonra da yaşayacağına, gerçekleşeceğine inanıyor, bunu umuyordu. Hayallerini, düşlerinin bir başkasına aktaramazdı. Çünkü düşler aktarılamaz. İşte bu yüzden, insanlar bir iz bırakmadan yok olmamalıydılar. Ölümsüz olan, yüce olan deniz kızı idi. Öyleyse onunla ilgili düşler ve düşünceler de ölümsüz olmalıydı.''
Denizin ortasında uzaklarda Kirisk bir ada, bir iz görür. Rüzgar sisi getiriyordur. Fırtına çıkar. Ağaçtan oyma kayık batıyordur, temiz su fıçısı haricinde her şeyi denize atarlar. Sonrasında sis onları da yutar. Birbirlerinin yüzlerinin göremez olurlar bir anda.
Günlerce yıldızların onlara rehberlik etmelerini beklerler. Ancak yıldızlar onları göremez. Kimsenin yerini bilmediği Rüzgarların Şamanı'ndan rüzgarını isterler. Rüzgarların Efendisinden ses seda yoktur. Bazen böyle olduğunu onlar da duymuştular. Bazen sis haftalarca denizde kalır, rüzgar onu götürmez ve avcılar kaybolurdu. O zaman köylüler Ala Köpek Dağı'na çıkıp felaket korkusuyla ateş yakarlar ve o umutla beklerlerdi. Avcılar gelmezdi.
Kayık Orhan atanındır hatta kayık Orhan atanın kendisidir. Kendisi rendelemiş kendisi yontmuş, kendisi 3 ay onu kurumaya bırakmıştır.
''Bu hayatında yaptığı son kayık mı olacaktı? Ah biraz daha yaşasa! Deniz avcılığına çıkmaya devam etse, gözü görmez olmadan, elden ayaktan düşmeden bir ya da iki kayık daha yapabilse!''
Yaptığı kayığın özgür olmasını istiyor Orhan ata sanki kayığın da bir ruhu varmış gibi
''Ben ölürsem, sen denize açılmaya devam et. Deniz hayvanlarını kaynaştığı, dolup taştığı uzak denizlere gitmekten hiç geri kalma.''
Orhan ata fıçıdan kendi payına düşen sudan içmez, onlar yaşasın diye. Deniz kızına kavuşmayı bekler. Gitmeden onlar yaşasın diye belki de tek şanları olan Aguguk kuşundan bahseder. Aguguk büyük denizlerde böyle havalarda uçabilen tek kuştur. Uçtuğundaysa karadan karaya dosdoğru uçar. Ama eğer iki kara arasında değillerse Aguguk'un sesini duyamazlar. İki kara arasındalarsa ve Aguguk onların üstlerinden geçmezse Aguguk'u duyamazlar.
Susuzluk bu dört avcıyı perişan etmiştir.
''Ben hep deniz kızını düşündüm. Düşlerimde hep o vardı. Ama sen bunu anlayamazsın. Şimdi onun yanına gideceğim...''
Orhan atanın beklediği zaman gelmiştir. Kirisk uyandığında Orhan atayı kayıkta göremez.
Nerelerde yüzüyorsun ey yüce Deniz Kızı?
Sıcacık karnın hayata gebe
Sıcacık karnın deniz kıyısında doğurdu bizi
Senin sıcacık karnın en iyi yerdir dünyada
Nerelerde yüzüyorsun ey yüce deniz kızı?
Ak memelerin deniz aslanlarının başı gibi
Ak memelerin deniz kıyısında besledi bizi
Nerelerde yüzüyorsun ey Yüce Deniz Kızı?
Karnın yeniden çiçeklensin, açın diye
Yeryüzünde soyun üresin, çoğalsın diye
Erkeklerin en güçlüsü gelecek sana yüzerek...
Suzuzluk gerçek anlamda yakıyordur ve hala Rüzgarların Şamanı rüzgar göndermiyordur. Günler geçer fıçıdaki su sürekli azalır.
''Mavi yarasa, bana su ver''
Mılgın Rüzgarların Efendisine söver yine hiçbir şey olmaz. Evren oluşmadan bile önce var olan karanlık, bu insanların zavallılıklarından yararlanıyordur. Sonunda Mılgın yenilir ve hışımla maşrapayı alır ve dudaklarının bile değmemesi gereken o tuzlu sudan içmeye başlar. Kayığın içine düşer. Önce akşama kadar dayanmayı planladıysa da dayanamaz. Şimdi ölmesi gerekiyordur. Kendini suya bırakır ve baba oğul kayıkta artık iki kişilerdir. Kayığın içinde birbirilerine sokulup yatıyorlardır.
''Kelimelerle anlatılamazdı bu duygu: Babası onun canında , kanında, çarpan yüreğindeydi. Babasına benzemekten övünç duymuş, onu taklit etmiş, onun gibi olmayı hayal etmişti her zaman. Ama şimdi anlıyordu ki babası kendisiydi, kendisinin bir başlangıcı, kendisi de onun devamıydı. İşte bu yüzden babasına acıyor, kendisiymiş gibi ona üzülüyordu. Gerçekte mavi yarasadan suyu ikisi için, kendisi ve babası için istiyordu:
Mavi yarasa, su ver bize.
Mavi yarasa, su ver bize.
''...Konuşmadan düşünce yoluyla veda ediyordu oğluna. Bu veda sürdükçe, kalkıp son adımını atması da o kadar zor oluyordu. O gece şunu da anladı: O güne kadarki hayatı, o gecenin, o anın hazırlayıcısı idi. Doğmuş, yaşamış ve şimdi, son gücüyle, oğlunda kendisini sürdürmek için ölüyordu. Oğluna, konuşmadan, tek kelime söylemeden veda ederken düşündüğü bu idi. Bir şeyi çok iyi anlamıştı: Hayatı boyunca , son nefesine kadar tek amacının, oğlunda kendisinin sürdürmesi olduğunu. Bunu o güne kadar düşünmemesi, düşündürecek bir sebep bulunmayışındandı''
Kirisk uyur. Babası yoktur. Kirisk uyanır ve o gün gökte yıldızları görür. Artık sis, karanlık her yeri kaplamıyordur. Yukarısı gözükse bile hangi yıldızların koruyucu yıldızlar olduğunu bilmiyordur Kirisk. Tekrar uyur. Yukarıdan aguguk kuşu duyulur. Tam yukarıdan kanat çırpması duyulur. Aguguk geçmiştir ve çocuk onu duymuştur. Orada tam o yönde bir yıldız parlar, iyilik rüzgarı oraya eser ve dalgalar o yöne gider;. aguguk'un uçtuğu yöne. Çocuk kürek çekemiyordur buna rağmen.
''Yardım et bana ey rüzgar! Sakın gitme! Adını da öğrenir ve seni adınla çağırırım. İster misin sana Orhan adını, Orhan atanın adını vereyim? Seni hep Orhan rüzgarı diye çağırırım, sen de beni tanırsın...''
''Seni seviyorum ey benim parlak yıldızım, diyordu. Yüksekte uzakta karşımdasın. En büyük, en güzel yıldız sensin. Yalvarırım kaybolup gitme, orada dur ve sakın sönme. Ben sana doğru geliyorum. Aguguk da sana doğru gidiyordu. Nereye gittiğinin bilemiyorum, adaya mı, karaya mı? bunun için bana kızma. Öğrenmeye zamanım olmadı. Babam Emrayin olsaydı söylerdi adını. İstersen sana babamın adını vereyim.'Emrayin Yıldızı' diyeyim sana. Gökyüzünde göründüğün zaman selam veririm, adını fısıldarım. Bana yardım et Emrayin Yıldızı, vaktinden önce sönüp gitme sakın, bulutların arkasından kaybolma.''
''Dalgalar, kayığımı itip götürüyorsunuz, ne iyisiniz şimdi! Size 'Mılgın Akay Dalgaları' diyeceğim. Siz de aguguk kuşunun uçup kaybolduğu yöne gidiyorsunuz. Uzun süre istediğiniz yöne gidebilirsiniz. Sakın durmayın, yönünüzü değiştirmeyin ey Mılgın Akay Dalgaları! Kürek çekerdim ama hiç gücüm kalmadı. Görüyorsunuz, kendimi sizin insafınıza bıraktım. Eğer hayatta kalırsam, Orhan Ata Rüzgar'ını ve Emrayin Yıldızı'nı takip ettiğiniz hiç unutmayacağım. Herkese söyleyeceğim bunu: Mılgın Akay Dalgaları şans getirir, diyeceğim. Bana yardım edin Mılgın Akaylar, gitmeyin beni bırakmayın.''
''Emrayin Yıldızı bütün yıldızlardan daha çok kaldı, daha çok parladı gökyüzünde. Şafak sökünceye kadar gökyüzünde parlayan tek yıldız o idi.''
Çocuk kendine geldiğinde titreyen elleriyle kayığın kenarına tutundu, Ala Köpek ona doğru geliyordu! Felaket korkusuyla yakılan ateşi gördü. Dik yamaçta yakılan ateş sönmek üzereydi.
''Deniz kıyısında koşan Ala Köpek
Sana geliyorum, yapayalnızım.
Orhan atam yok,
Babam Emrayin yok,
Akam Mılgın yok..
Nerede olduklarını gel bana sor..
Ama bırak da önce kana kana su içeyim...''
Makinist Er
24.03.2024, 13:36(İlk yayınlanma)
23.04.2024(düzeltme)
Kitap adı: Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
Yazar adı: Cengiz Törökuloğlu Aytmatov
Yayınevi: Ötüken Neşriyat
Baskı: 1995
Yorumlar
Yorum Gönder