Hermann Hesse ''Çarklar Arasında'' İncelemesi
Herman Hesse Çarklar arasında birinin çarklar arasında ezilmesini anlatır. Doğrusu hala nasıl yazacağımı bilmiyorum ve bir sistematiğim yok. Güzel olması için sistematiğin olmasına da gerek yok. Ama yazımı sevmiyorum. Başlamak için saçma sapan, sıradan ve bayağı cümleler kullanıyorum. Böyle başlamak zor geliyor. Tabiki de kabul ediyorum, kötü bir cümleydi ilk cümle. Dahası bazen yalnız kitabın bir özetini çıkarıyormuş da olayları ve olayları yazıyormuşum gibi de insanın ruhuna ve aklına dokunan en ufak bir kırıntı yazımın arasına girememiş gibi geliyor. Yine de nasıl yazacağımı bilmiyorum. Yeni bir şeyler denemek istiyorum ama yapmayacağım deneme felan. Neyse... Başlayacağım.
Hans okul kabul sınavına girecektir. Ona çalışırken Hans kendi kişiliğini ve yüce zevklerini gölgede bırakır. Kendi kişiliğini ve dikbaşlılığını koruyacak, dehasını ve enerjisini onu parlatmak ve daha da yükseltmek için değil de onu köretlmek için kullanır. Kişinin kendisine ve Dünyaya yani güzel olan ne varsa ondan yabancılaşmasıdır bu. Derslerde satır satır Yunanca Homeros okur ama hissedemez, ruhu güzeli hissedemez çünkü ne bilmiyordur, yaşamamıştır.
Herman 2-3 yıl boyunca çok sevdiği balık tutmayı, ırmağı ağaçları ve ormandaki yosunları unutur. Çiçekleri, şiirleri, arkadaşlarını, kadınları...
Sınava girdiğinde o aptalca ve gereksiz stres, onun getirdiği yanıslamalar ve halüsülasyonlar yani Hans'ın güzünün önünü kapatan kara bulutlar dağıldığında ancak bir Dünya olduğunu fark eder. Hatta sınavı kaybettiğini düşünür çünkü o çok özel okullardan gelen çocukların konuşmalarına bakılırsa kazanmasının imkanı yoktur. Gerçekteyse Hans ikinci olmuştur. Bitmiştir işte, kazanmıştır. Ama şimdinin tatil vakti olduğu da doğru değildir. Çünkü hiç bitmeyen bir baskı sonu olmayan bir süreç vardır. Ve bu süreç saçma ve yoz sistemle bütünleşirse insanın güzel yıllarını geride bırakacağı gerçektir çünkü hayat ilerlemiş insan ise ondan geri kalmıştır. Ve belki de bu insan yoz sistem ve toplumda asla hayata yetişemeyecek ve hayatının sonuna kadar mutsuz ve kıskanç bir isan olacaktır.
O tatil haftaları Dünyayı tekrar hatırlar ama artık orayı yani kendi ruhunu yani Dünyayı çoktan terk etmiştir. Sanki bedeni Dünyadaymış da o, bu Dünya da değilmiş gibidir- çünkü neden derslerine çalıştığını bile bilmiyordur, bir amacı yoktur, o sadece çarklar arasında bir çarktır, insan değildir, kendi amacını gerçekleştirmeye yönelmemiştir.
Tekrar çalışmaya başlatılır, gideceği okula hazırlık yapması gerektiği ve orada zorlanmaması için bunu yapması gerektiği söylenir ona yani yine kendi vicdanı ve ruhu esir düşmüştüştür Hans'ın. Sevdiği şeyi yapamaz yine balık tutamaz yine ormanı ve binaları göremez olmuştur. Onun bu Dünyası manastır okulunda da Heilnerla tanışana kadar da değişmez. Ama kendi iradesiyle çalışıyor gibi görünüyordur ilk bakışta.
Heilnerla manastır okulunda tanışır. Heilner dik başlı, çarkların arasında olmayan ruhu özgür olan biridir. Orada böyle olan tek kişidir. Heilnerı öğretmenler sevmez çünkü Heilner özgürdür ve öğretmen ona sıkıntı veremez tam tersine Heilner öğretmen için sıkıntı oluşturur. Çünkü Heilner ruhunun kafesler konulmasına izin vermemiştir. Okul ve sınavdaki başarı onun hapishanesi değildir. Oysa bu özgür ruh öğretmenlere göre suçludur. Bu durumda asıl olan Heilner başarılı öğretmenler başarısızdır. Çünkü Heilner bir şairdir, hayatın şiirini söyleyen özgür bir şair... Kendi amacına dikbaşlılıkla yönelmiş, diğer otları umursamadan dimdik büyüyen ağaç ve bu ağaç büyüdükçe diğerine adeta gölge ediyor.
Hans ondan etkilenir. Heilner ona şiirin ne için okunduğunu, aşkı, arkadaşlığı gösterir.
Hans artık ders çalışamıyordur. Onun ruhu özgürleştikçe çalışamaz ders, bu amaçsızlık onu boğuyordur. Heilner oda arkadaşıyla ettiği kavgadan tecrit cezası yer. Heilner damgalanmıştır ve bu yüzden kimse onunla konuşmamalıdır. Öğretmenler onunla konuşulmamasını için için isterler. Kimse konuşmaz. Hans konuşmak ister ama yapamaz. Çünkü korkmaktadır. Eğer onunla yine konuşursa arkadaşları ve öğretmenlerinin ona ne gözle bakacağından korkmaktadır. Gerçekteyse özgür olmaktan duyulan korkudur bu. Özgürlüğün bedelidir belki de. Ama günler geçtikçe bir gün Heilnerın yanına gider, artık yine onunladır. Hans ounla özellikle aşkı ve onun sevdiğini söylediği kızı konuşmak ister ama bir türlü açamaz bu konuyu açmaya cesaret edemez.
Bir gün dayanamaz Heilner, özgür ruhu taşmış, sonunda kafesini bütünüyle kırmıştır. Heilner okuldan kaçar ve üç gün ormanlarda kasabalarda uyur. Jandarma onu bulduğunda okuldan atılmıştır. Heilner Hansa bir mektup bile yazmaz. Ama Hansın içinde bir şeyler çoktan kopmuştur. Artık öğretmenler onu bırakırlar tek bir tanesi hala ona sıcak davranmaktadır ve önceden sınıfta birinciliğe oynayan bu adam derslerle hiç ilgilenmemeye başlayınca o öğretmenler Hansı da sinir hastalığı olduğu tahmin edilerek okuldan uzaklaştırırlar. Yani aslında atılmıştır ve bir daha dönemeyecektir.
Hans yine okuldan önceki tatildeki yaşamına dönmüştür ama bu sefer boşluktadır. Kendini öldürmek ister. Amaçsızdır, hayatta bir yeri kalmamıştır. Bir kafes hayatına alışan ruhu ne yapacağını bilemez belki de. Mutsuzdur. Sindirilmiştir ruhu.
Yine de tutunacak bir dal bulur boşluktaki ruhu. Şıra yapımına yardım ederken başka şehirden kısa süreliğine kasabaya gelen Emmaya aşık olur. Tekrar hayat bulur her şey. Doğrusu kıpkısa bir andır ruhunun tekrar canlandığı an. Presle elmaları ezmehe çalışırken neşeli Emma ona bu kadar sıkı "çalışmak zorunda mıyız yani?" der ve yarısını kendisinin içtiği yarısı şıra dolu bardaktağı verir. Aynı sırada Emma bardağı fıçının içine düşürdüğünde ona ve onun saçlarına ne kadar yakın durduğunu hisseder. Onun saçlarının kokusunu bile alabiliyordur. İşte o da bunlar yaşanırken canlanır tekrar farklı bakıyordur artık her şeye. Oysa aslında o an yaşananları fark etmeyebilirdi bile. Presle çalışmaya devam edebilir, umursamayabilir, düşünmeyebilirdi bunu. Çünkü bu ne kadar da önemsiz ve küçük bir şeydi. Ama öyle İşte o an bakışı farklılaşır, ölmeyecektir artık yeryüzünde.
Emmanın kaldığı eve gider ve Emma onu pencereden görür. Hans korkar Emma ona doğru gelince. Burada Hans ilk defa öpüşür biriyle. Yarın Emma beşte buluşmayı teklif eder. Yarın saat beş olduğundaysa Emmanın kaldığı evin bodrum katında buluşurlar ama oradan Hans kaçar. Yalnızca yakınlaşırlar öpüşürler ve Hans o bodrum katından kaçar. Emma hep Hans'ı teşvik eder ama Hans yapamaz. Oysa Emma Hans'ı gülünç ve üstün bir sevecenlikle karşılamıştır.
Emma'nın şehirden gittiğini öğrendiğinde Hans pişman olur ama iş işten geçmiştir çünkü Hans aslında çoktan ölmüştür. Emma'dan kaçar çünkü ölüler kalpleri okşamayı bilmez, zaten o yüzden ölmüştür ya onlar da. Şair Heilner Hans'a bir mektup bile yazmaz. Emma'nın evlerinde kaldığı akrabaları Hansın evine davet edilmiştir, Hans çocukları da çağırma bahanesiyle Emma'yı da çağırsa Hans Emmanın gittiğini ancak Emma davete gelmediğinde anlamıştır. Emma Hans'ı umursamamıştır bile.
Yani ne şair Heilner ne de hayatın şiirini yazan Emma Hans'ı umursamamışlardır. Ruhu sindirilmiş Hans diğer özgür insan ruhlarıyla nasıl konuşabilir ki zaten. Ölü bir ruh konuşamaz. Doğrusu ona kalan yalnızca bayağılık olacaktır. Çünkü bütün özgüllüğü elinden alınmış insanın payına bir taşa düşen ne varsa o düşebilir: parçalanana yani ölene kadar sonsuz bir katılık, yalnızlık ve özgül olan değil ama tam tersine bayağı olan bir eşsizlik.
Hans'ın babası ona işe girmesi gerektiğini söyler ve ona iki iş seçeneği sunar. Hans tamamen rastgele birini seçer. Ne önemi vardır ki? Bunun üstünde durulmaz bile. Hans artık çark yapan eden bir atölyede çalışıp metal çarkların üzerinde kalmış pürüzleri düzeltme işini yapacaktır. Saatlerce orada oturup önündeki çarktan başka hiçbir leyle uğraşmayacaktır yorulmak, sıkılmak ve tembellik olmayacaktır! Yalnızca çark olacak ve başka hiçbir şey olmayacaktır. En acısı da Hans bu işe en aşağıdan başlayacaktır çünkü o hiçbir yere tutunamamış biri olarak diğer arkadaşlarından çok daha geç başlamıştır ve hiçbir zaman da onlara yetişemeyecektir. Onlar usta
olduğunda o hala çıkrak, onlar yine yükseldiğinde o hala usta olacaktır.
Bir gün iş arkadaşları uzak bir kasabadaki meyhaneye yürüyerek gider ve Hans da onlarla gider. İçkilerin hepsi bir arakadaşı tarafından ısmarlanacaktır. Orası her şeyiyle bayağı bir meyhane bu insanlar da bayağı insanlardır. Bayağılığın sembolüdür orası ve orada yapılan her şey ve orada duran her şey. Sarhoş olur hepsi. Ama Hans onlardan önce kalkar ve gider tek başına ve Hans çamurlara düşer. Sonraki gün nehirde boğulmuş olarak bulunur.
Hansın ruhu Heilner gibi taşamamış, Emma'nın canlı genç, özgür ruhuyla da birleşememiştir. O insanlar da Hans'ı özgür olmadığı yani insan olmadığı için yani kendi türlerinden olmadığı için bırakmıştır. Ne bir mektup yazmışlar ne de davetlerine cevap vermişlerdir. Ama Hans kendine bu bayağı hayatı bu köle hayatını yedirememiş ve ruhu kafesi reddedip ölüme tümüyle ölüme yönelmiştir. Aslında ruhun vaktinden önce yaşlanmasıdır bu. Bir tohum o ilk taptaze olduğu yıl yeşeremezse her yıl yeşerme ihtimali azalır. Aynı Hans da öyle karanlıkta tutulmuş, karanlığa öyle çok alışmıştır ki ışık onu yakar- Emma ışıktır ve o Emma'ya dayanamaz. Artık dostu olması gereken ışık onun düşmanı olur. Öldürür onu. Yani Hansın ruhu karanlıklta yaşlanmış, yaşlanmış ve sonra genç bedenini de öldütmüştür.
AMA BÖYLE OLMAZ ZORUNDA DEĞİLDİ! Ah nasıl da öfkeliyim ama nasıl da öfkeliyim... Işıktan korkmak zorunda değildir herkes hatta ışığı yüceltmeliydi herkes ışığı yazmalıydı herkes onu konuşmalıydı ama birileri ışığı kapatmak için kirli elleriyle kirletiyor onu- uzaklarda başkentte olanları kastetmiyorum, en dibimizde, içimizde bizi köle yapan ne varsa onun için konuşuyorum yani içimizdeki put için ya da özgür bir insanın yanındaki putlar için. Ama hep böyle olmayacak. Taşacak hayat en küçük çatlaklardan. Beyaz bir papatya nasıl güçlüyse ve nasıl açıyorsa en küçük çatlaklardan bile ve nasıl dayanıyorsa en susuz yaza işte öyle taşacak beyaz ışık da çatlaklardan ve o kirli ellerin sahiplerini kısacık bir anda kör edecek. Bilinç bayağılığı kör edecek. Bilinç bayağı canlıları yok edecek. Ve kaçacak oradan, daima ileri daime yukarı gidecek. Ve güzelliğe ve sonsuz ışığa bu yeryüzünde varacak Ve bilinç işte şu yazımdaki çoşkuda var, yaşıyor ve ölmeyecek. Bayağılık sindiremeyecek onu
Dudakların dilsiz, gecenin kalbiTarifsiz bir gelin- bir yıldızKederle çürüyor insanlar tekbaşına:Kalbe yerleştirmek lazımBütün dünyevi sıcaklığıVe bütün yıldız yüceliğini
Andrey Platonov Şarkı Söyleyen Düşünceler s19
Makinist Er
30.05.2025
Kitap adı: Çarklar Arasında
Yazar Adı: Hermann Hesse
Çevirmen: Kamuran Şipap
Yayınevi: Can Yayınları
Yayınevi: Can Yayınları
Baskı Eylül 2020
Kitap adı: Şarkı Söyleyen Düşünceler
Yazar adı: Andrey Platonov
Çevirmen: Sabri Gürses
Yayınevi: Natama Yayıncılık
Yayınevi: Natama Yayıncılık
Baskı: 2023 Ekim
Yorumlar
Yorum Gönder